10 Ekim 2015 Cumartesi


























Seddin Yapımı ve Tarihsel Gerçekliği :
Kur’ân’da geçen seddin özellikleri şöyledir:
1. İki duvar gibi iki dağ arasında kapı gibi bir boğazdır;
2. Bu demir kapı iki dağ ile müsavi seviyededir;
3. Bu boğaz meskun bir bölge ile bir başka bölge arasında tek geçiş noktasıdır.
4. Yapımında, demir parçaları ve bakır vardır.
5. Bu boğaz, doğu ve batı cihetinde değildir.[1]
İbn Cerîr et-Taberî ve İbn Kesir ve Yâkut eserlerinde buna yer vermişlerdir. Azerbaycan’ın fethinden sonra Hz. Ömer hicrî 22 yılında Surâka b. Amr’ı Derbent’e bir sefer düzenlemekle görevlendirdiğinde Surâka, Abdurrahman b. Rabia’yı öncü koluna kumandan tayin etti. Abdurrahman Ermenistan’a geldiğinde, ülkenin yöneticisi Şehbrâz karşı koymaksızın teslim oldu. Daha sonra Abdurrahman Derbent’e doğru ilerlemek istediğinde, Şehrbrâz ona Zülkarneyn tarafından inşa edilen bu duvar hakkında bütün ayrıntıları bilen bir adamdan bilgi topladığını haber verdi. Sonra o adam Abdurrahman’ın huzuruna getirildi.[2]
Bu hâdiseden iki yüzyıl sonra Abbâsi Halifesi Vâsık (h.227-233), Selâmü’l-Tercümân’ın başkanlığında elli kişilik bir heyeti Zülkarneyn’in yaptırdığı duvarı incelemekle görevlendirdi. Bu yolculukta, Samarra’ya oradan Tiflis’e daha sonra es-Serîr ve el-Lân üzerinden Filanşah’a ulaşırlar. Oradan da Hazar ülkesine, sonra Derbent’e girmişler ve orada duvarı görmüşlerdir. Bu da Müslümanların 300 yıl kadar Kafkas duvarını Zülkarneyn’in yaptığı duvar olarak kabul ettiklerini gösterir.[3]
el-Kâsımî’ye göre, Abbâsi Halîfesi Vâsık zamanında gönderilen birliğin görmüş olduğu sed Çin seddidir. Çin ülkesinin harikalarından biridir. Zülkarneyn’in yaptığı asıl sed ise Rusya’nın Dağıstan bölgesinde bulunan derbent ve Hozat kentleri arasındadır. Burada çok meşhur “Sudd” adıyla bilinen eski bir boğaz vardır. Bu boğazda “Demirkapı” diye bilinen bir yer mevcuttur. Burası, Arapların Kaf dağı dedikleri Kafkas dağlarından iki dağın arasında bulunan, eski bir demir sed kalıntısıdır.[4] Bazıları burada Zülkarneyn’e isnat edilen duvarın Çin seddi olduğu[5] gibi yanlış bir izlenime kapılmışlardır. Oysa bu duvar Dağıstan ve Karadenizle Hazar denizi arasında yer alan Kafkasya’nın iki şehri olan Derbent ve Daryal arasına inşa edilmiştir. Karadeniz ve Daryal arasında, aralarını büyük bir ordunun geçemeyeceği derin vadilerin ayırdığı yüksek dağlar vardır. Fakat Derbent ile Daryal arasında bu tür dağlar yoktur ve geçitler geniş ve yol veren cinstendir. Eski çağlarda Kuzeyden gelen vahşi ve göçebe kabileler güneydeki toprakları bu geçitlerden yararlanarak istila ederlerdi. Bu akınlardan tedirgin olan Pers kralları korunmak için elli mil uzunluğunda, 29 fit yüksekliği 10 fit genişliği olan bir duvar yapmak zorunda kaldılar. Bu duvarın kalıntıları bugün bile görülebilir. Bu duvarı ilk önce kimin yaptırdığı tarihi olarak tespit edilememiştir. Fakat müslüman tarihçiler ve coğrafyacılar bu duvarı Zülkarneyn’e isnat ederler. Çünkü bu duvarın kalıntıları Kur’ân’da anlatılanlara benzemektedir.[6]
[1] Tabatabâî, el-Mîzân, C.13, s.379.
[2] Yâkut el-Hamevî, Mû’cemü’l-Büldân, C.2, s.290. İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, C.7, s.122-125; Mevdûdî, C.3, s.195.
[3]İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, C.2, s.111 ve C.7, s.122-125; Mevdûdî, C.3, s.198. “Tespit için gidenler, orada, eritilmiş bakırlar ve birbirine kenetlenmiş demir kerpiçlerden yapılma olduğunu görmüşlerdir. Ayrıca bir de kilitli kapısı olup sur şeklindedir.” er-Râzî, C.21, s.165. el-Kâsımî, Tefsîr-ü Kâsımî, C.11, s.4102-4103) Yâkut el-Hamevî, c.3, s.290.
[4] Dağıstan bölgesinde Araplar arasında Kaf dağı diye bilinen Kafkas dağlarından birisinin arkasında iki kabile bulunmaktadır. Birisinin ismi Âkûk, diğerinin ise Mâkuk’tur. Araplar bunları, Ye’cûc ve Me’cûc diye Arapçaya çevirmişlerdir. Bu iki kabile, bir çok millet tarafından bilinmekte ve Ehl-i Kitabın, kitaplarında da anlatılmaktadır. Bu iki kabileden Rusya ve Asya’daki bir çok kuzey ve doğu milletleri türemiştir. “Sed” ise Dağıstan bölgesinde Derbent ile Hazar şehirleri arasındaki dar boğazda bulunmakta, ve şimdi “Demirkapı” adıyla anılmaktadır. Bu iki dağ arasındaki dar boğazda eski demirden seddin izleri bulunmaktadır. Bkz. el-Kâsımî, C.11, s.4102.
[5] Abbâsi Halifesi Vâsık’ın gönderdiği seriyyenin ulaştığı sed, Çin seddidir. Bu surların uzunluğu yaklaşık 1250 mile, kalınlığı alttan 25 adıma, yukarıdan ise 15 adıma, yüksekliği ise 15 adım ile 25 adıma ulaşmaktadır. Bazı yerlerde yüksekliği 40 adıma ulaşan kuleler bulunmaktadır. “Bu seddi yapan Çin hükümdarlarından Şhin Huvanktî’dir. Bu sed ile Kur’ân’da bahsi geçen sed uyuşmamaktadır.
[6] Mevdûdî, C.3, s.197. Daha geniş bilgi için bkz. s.
İKİ SET ARASINDAKİ BÖLGE NERESİDİR
“En sonunda iki dağın arasına varınca,” Bu kelime; “sedd” veya “südd” olarak iki surette de okunmuştur. “Sedd”, iki şey arasındaki gediği sağlamca kapatmak demektir. İki şey arasındaki perdeye sedd denildiği gibi dağa da sedd denilebilir. Nitekim müfessirler burada iki dağa iki sed denildiğinde ittifak etmişlerdir.[1] Gerçi daha evvel de bilirttiğimiz gibi Allah tarafından yapılan engele “südd,” insanlar tarafından yapılana da “sed” denildiği gibi her ikisi kelimenin aynı mânâya geldiği de belirtilmiştir.[2] “İki sedden” maksadın iki dağ olduğu hatta bu dağların, Kur’ân’ın nazil olduğu dönem muhataplarına malum olduğu da söylenmiştir. Bu dağlara sed denilmesi, seddin de yeryüzünde bir derinliği kapatmış olması sebebiyle veya sed ve dağ birbirine anlam bakımından yakın olduklarından dolayı birbirlerinin yerine kullanıldığı ifade edilmiştir.[3]
Bu iki dağın hangi dağlar olduğu ve dolayısıyla yapılan seddin hangisi olduğu noktasında farklı görüşler mevcuttur.Bazıları Ermenistan ile Azarbeycan arasında yer alan iki dağın arasındaki vadi olduğunu iddia ederken bazıları da, Kuzey doğu mıntıkası[4] veya Kuzeyin en uzak noktası[5] ya da Türk sınırının başladığı yer[6] gibi çeşitli alternatifler üretmişlerdir. Bu görüşleri yapılan seddi de kapsayacak şekilde daha ayrıntılı olarak incelemeye çalışalım:
ez-Zemahşerî, bu iki dağın kuzeydoğuda Türk topraklarının kesildiği yerde olduğu söylemiştir. Nesefi de mezkur iki dağın Zülkarneyn’in aralarını kapattığı dağlar olduğu, söz konusu bu yerin ise, Doğu taraflarında Türklerin topraklarının bittiği yer”[7] olduğunu teyit etmiştir. Ebu’s-Suûd’un[8] görüşü de bu yöndedir. Türk toprakları ile “Maveraünnehr” kast edilmiş ise, Zülkarneyn’in yaptığı sed ile, Çin seddine işaret edilmiş demektir.[9] Burası, Himalayalar'da bir bölge olabilir. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi de aynı bölgelere işaret etmiş ve Zülkarneyn'in "... Hind ve Çin'deki halka zulümlerini durdurmak için o Himalaya silsilelerine yakın, iki dağ ortasında uzun bir sed yaptığı ve barbar kavimlerin hücumlarının bir çoğuna[10] çok zaman mani olduğunu..." hatırlatmaktadır.
O halde, Zülkarneyn’in yaptığı sed olarak düşünülen Çin seddini kim, nerede ve niçin inşa etmiştir? Haritaya baktığımızda Çin seddinin, Sarı Deniz kıyısındaki Şanhaikuan’dan Kansu eyâletine kadar, doğu-batı doğrultusunda 1.900 km. boyunca uzanan dünyanın en uzun duvarı olduğu görülür. Dönemeçleriyle birlikte 2.400 km. yi bulur. M.Ö. 3. yüzyılda ülkeyi Hunların[11] saldırısından korumak amacıyla yapılmıştır. Kuşbakışı görünümü, toprağın üzerinde kıvrılarak yol alan upuzun bir yılanı andırır. Duvarın genişliği 3.5 metredir. Yüksekliği ise 4 ile 9 metre arasında değişir. Duvar taş, toprak ve tuğladan yapılmıştır. Duvarın bazı bölümleri ise dışarıdan hendeklerle çevrilidir. İnsanoğlunun gerçekleştirmiş olduğu en büyük yapılardan biridir.[12]
Bu durumda Zülkarneyn, seddini, Himalaya dağ silsilesin arasında yapmış demektir. Sed “Çin seddi” kabul edilirse, yardım edilen millet Çinliler, Ye’cûc ve Me’cûc ise Moğollar ile Tatarlardır. Tarihe göre, Pekin civarında denizden başlayarak Altay dağlarının altlarına doğru yüzlerce saatlik mesafede uzayıp giden Çin seddinin M.ö. 3.yüz yılda, 4. Çin sülalesi devrinde şimalden gelecek olan Moğol ve Tatarların tecavüzlerine karşı yapılmıştır. Bu sed dünyanın yedi harikasından biri sayılıyorsa da yapılışının üzerinden uzunca bir süre geçmeden yine saldırılarla aşılmış ve geçilmiştir.[13] Kullanılan malzemeye bakıldığında bu seddin sağlamlığı ve yapılış tarzının, Kur’ân’da zikrolunan vasıflara uygun olmadığı anlaşılmaktadır.[14] Ayrıca bu sed ile Kıyamete kadar hapsedilen bir toplumun varlığı söz konusu olmadığından, bahsi geçen seddin olamayacağı bir başka açıdan gözler önüne serilmektedir.
Çin seddini yapan Şhin Huvankti’dir. 264 yılında inşa edilmiştir. Ancak bu şahıs ile Zülkarneyn birbirlerine mutabık olmadıkları gibi, Çin seddi de 300 kilometre uzunluğu ile, iki dağ arasını tümleyen bir boğaz değildir. Ayrıca yapımında demir ve bakır kullanılmadığını[15] tekrar belirtmek gerekir.
“İki sed arasına vardığında” cümlesi Ermenistan ve Azerbaycan arasında bulunan iki dağ[16] olarak yorumlanmıştır.[17] Yine bu mânâya yakın anlamlar içeren görüş mahiyetinde iki dağın Türkistan’ın Ermenistan’a ve Azerbeycan’a nihayetlendiği yerde olduğu da söylenmiştir.[18] Bu “iki dağ” Hazar Denizi ile Karadeniz arasında uzanan dağ sıralarının bir bölümünde olup, Bu dağların ötesinde Ye’cûc ve Me’cûc bölgesi vardır.”[19]
Sed hususunda genel olarak verilen diğer bir isim “Demir kapı/Bâbü’l-Hadîd?Derbenttir.” Ancak bilinen bir çok demirkapı vardır. [20] Bu sebeple alimler Demirkapı’nın yerini tarif ederken esas aldıkları tarihi verilere göre farklı farklı yer tariflerinde bulunmuşlardır. Mesela, genel görüş, bu dağların Kafkas Dağları olduğu ve iki sed arasının bu dağlar arasında yer alan Demirkapı olduğu yönündedir. İbn Haldun[21] ile Ebû’l-Fedâi: Nûşirevân’ın burada bir sed yaptığını rivâyet etmişlerdir. Ebû Reyhân’da burasının, Mamure’nin (yerleşim bölgesi) kuzey batı yakınında olması gerektiğini söylemiştir.[22] Yine iki dağın Semerkant ile Hint bölgesi arasındaki dağlar olduğu, Ye’cûc ve Me’cûc’un ise Moğol ve Tatarlar olduğu zira onların Tibet ve Çin’e saldırdıkları iddia edilmiş ve yine sed Demirkapı[23] olarak yorumlanmıştır.
“Tirmiz şehri yakınlarında Bâbü’l-Hadîd ( Demirkapı) diye bilinen bir sed keşfedilmiş bulunuyor. Miladi beşinci asrın başlarında Alman bilgin Scheilt Berger, bunu kitabına kaydetmiş ve ondan söz etmiştir. Aynı şekilde İspanyol tarihçi Glafigo 1403 yılındaki seyahatinde de bundan söz ederek şöyle demektedir: “Babül Hadid” şehri Semerkant ile Hint arasındaki yol üzerindedir. Bunun Zülkarneyn’in yaptığı sed olması ihtimali de düşünülebilir.”[24]
Tevrat bilgilerini esas alan kanat ise Kuzeyin sonlarında iki yüksek dağ olduğudur. Yahudi alimlerinden bazıları “Ye’cûc Me’cûc kuzeyin son noktasındadır’ demişlerdir. Öyle ki orada onlardan başkaları yaşayamaz. Fakat Yahudi alimleri, onların kuzeydoğuda mı, yoksa kuzeybatıda mı olduklarını belirtmemişlerdir. [25] Hezekial (AS) kitabında bu dağa “Âhiri’l-Cibriyâ” denmiştir. Bu kelime ise ilk nazarda Sibirya ismini andırır. Bu yerin batı cihetinin sonunda Ural dağları, doğu tarafında ise Behrenk boğazı vardır. İki dağ arasının, İstanoy dağları ile Ural dağları demek olan Sibirya’nın kendisi midir? Yoksa doğuda Behrenk boğazına doğru Kamçatka dağları mıdır? Bunu tayin etmek zordur. Bunlardan başka doğuda Çin seddi, batıda Bâbü’l-ebvâb olarak bilindiğine göre bu iki seddin bunlar olması ihtimali daha yüksektir denilebilir. Buna göre iki sed arasından kasıt Türkistan’ olur.[26]
Bazıları da bu seddin Mağrib seddi olduğunu söylemişlerdir. Ancak Mağrib seddi olarak bilinen sedler, sulama gayesine matuf olarak inşa edilen sedlerdir. Yemen krallarından bazılarının “zü” ile lakaplandırılması, Zülkarneyn’in Yemenli olacağı fikrini zihne getirmiş, dolayısıyla oralarda bir sed arama faaliyetine girişilmiştir. Zira günümüze dek yapılan tarih ve arkeoloji araştırmaları, doğuda ve batıda askeri faaliyetleri olan ve Kur’ân’da zikredilen türden bir sed inşa etmiş, iman sahibi ve seferleri ile meşhur olmuş bir komutan maruf değildir.[27] Bu sebeple Ma`rib seddi çok akılcı bir yaklaşım değildir, zira yapımında da demir ve bakır kullanılmamıştır.[28]
Bazıları, yeryüzünde bilinmeyen yerler olduğunu, bütün kara ve deniz parçalarının detaylı bir şekilde tetkik edilmediğini yani her yerin görülmediğini, dolayısıyla, bu seddin şimdiye kadar bilinmeyen bir yerde olabileceğini söylemişlerdir.[29] el-Kâsımî, zaman içerisinde meydana gelen jeolojik değişimlerle buraların farklı yerlere dönüşmüş olabileceği ihtimalinden de bahsetmiştir.[30]
[1] Bişr, Yezîd’ten o da, Sa`îd’ten o da, Katâde’den iki sed ile iki dağın kastedildiğini söylemiştir. Yine, el-Hüseyn, Ebû Muaz’dan o da Ubeyd’ten o da Dahhâk’tan aynısını rivâyet etmiştir. Ayrıca el-Hasen b. Yahyâ, Abdurrezzâk’tan, o da Ma`mer’den o da Katâde’den iki dağın kastedildiğini rivâyet etmiştir. et-Taberî, Tefsîru’t-Taberî, C.16, s.16.
[2] Emiroğlu, C.7, s.349; el-Kâsımî, C.11, s.4102. et-Taberî, a.g.e, C.16, s.15.
[3] el-Âlûsî, C.16, s.37.
[4] Birûnî, s.36.
[5] İbn Hazm, el-Fasl, C.1, s.120.
[6] ez-Zemahşerî, C.2, s.498.
[7] Nesefi, Asıl adı Ebu’l-Berekât Abdullah b. Ahmet b. Mahmud’tur. Hanefi fıkıh ve kelam âlimidir. Yirminin üzerinde eseri vardır. 1310 yılında vefât etmiştir. Bkz. Bedreddin Çetiner, “Nesefî”, Şâmil İslâm Ansiklopedisi C.5,s.87-88.
[8] Ebu’s-Suûd Efendi, Hicrî 896 (m.1490) yılında İstanbul’da doğmuştur. Fakih ve aynı zamanda müfessirdir. Tefsir ve fıkıh alanındaki eserleri meşhurdur. Hicrî 951 yılında vefât etmiştir. Bkz. Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi II, C.2, s.293 vd.
[9] Emiroğlu, C.7 s. 349, Yazır, c.4, s.3286.
[10] O dönemlerde Büyük Hun İmparatorluğu mevcuttur. Kısaca tarihine bakacak olursak, M.Ö. 204 yılında Mete (Bagatır) tarafından kurmuştur. Kuzeyde Sibirya, Güneyde Tibet, Kişmir, Doğuda Büyük Okyanus, Batıda Hazar denizine kadar alanda yer almışlardır. M.Ö. 58 yılında da ise ikiye ayrılmıştır. M.Ö. 1116 yıllarına kadar geriye giden eski Türk devletlerine vakıf değiliz.

[11] Çin kaynaklarının İ.Ö. IV. Yüzyıldan başlayarak”Şiongnu” adını verdikleri Türk boyudur. Ötügen çevresinde bulunan Hunların tarih sahnesine ne zaman çıktıkları tam olarak bilinmemektedir. Bir kısım tarihçiler. İ.Ö. XIII yüzyıla kadar götürmüşlerdir. Hunlarla ilgili ilk tarihsel belge ise M:Ö: 318 tarihli bir anlaşma metnidir. Daha sonra Çin toprakları üzerinde baskıyı artıran Hunlara karşı Çin imparatoru meşhur Çin seddini inşa ettirdi. Bkz. “Hunlar”, Büyük Larousse, C.11, s.5422; “Çin Seddi” , Meydan Larousse, C.3, İstanbul : Meydan Yayınevi, 1970, s.273.
[12] “Çin Seddi”,Temel Britannica, C.IV, 6.Baskı, İstanbu,l 1992, s.326-327.
[13] Lev Nikolayeviç Gumilev, Muhayyel Hükümdarlığın İzinde, Çev.. Ahsen Batur, Selenge Yay. İstanbul, 2002 s.45; “Çin Seddi”,Temel Britannica, C.4, 6.Baskı, İstanbul 1992, s.326-327.
[14] Emiroğlu, C.7, s.352. Me’cûc ile Moğol kelimesi arasında benzerlik kuran bazı müfessirler vardır. Böyle olsa bile Moğolların Türk olmadığı malumdur.
[15] Tabatabâî, C.13, s.382.
[16] el-Kurtubî, C.11, s.55. Atâ’ el-Horâsânî, İbn Abbâs’tan iki sedden kasıtın Azarbeycan ve Ermenistan dağları olduğunu rivâyet etmiştir. Ebû Ca`fer en-Nehhâs, C.4, s.293; Bu rivâyetin İbn Abbas’a rivâyetinin doğru olmadığını hata olduğunu söylemiştir. Fakat bu sözüne delil göstermemiştir. Bunu söyleyen kişi, Zülkarneyn seddinin bugün Demirkapı’da meşhur olan sed olduğu düşüncesindedir. Bu durum Ye’cûc ve Me’cûc’un Türk olmalarını gerektirir ki bu da tarihçilerin görüşüne ters düşmektedir. Çünkü bu seddi bazı tarihçilere göre Kisrâ Nuşirevân, bazılarına göre İsfandiyar yapmıştır. Âlûsî, C.16, s.37.
[17] er-Râzî, C.21, s.169-170; el-Beydâvî, C.3, s.522. (Bu görüşü Atâ el-Horâsânî, İbn Abbâs’tan rivâyet etmiştir. Bkz. el-Kurtubî, C.11, s.55; Ebu’s-Suûd, C.5, s.244.
[18] Kadı Beydâvî, C.3, s.522; Mehmet Vehbi Efendi, C.7, s.3170; el-Kurtubî, C.11, s.55; et-Taberî, Tefsîru’t-Taberî, C.16, s.16; el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, C.5, s.189.
[19] Mevdûdî, C.3, s.195.
[20] Demir kapı, Araplar tarafından “Bâbü’l-hadîd”, farslar tarafından “derbend” şekillerinde aynı anlamda kullanılmış olup bunların hepsi siyasi ve tabii sınırlarda bulunan, sınır karakolu gibi kullanılan hisarları ve geçit bölgelerini ifade etmektedir. Aynı adla bilinen birkaç demirkapı vardır:
Orhun abidelerinde adı geçen demir kapı, muhtemelen Orta Asya’da Baysun dağ silsilesinde, 10-18 m. Genişliğinde ve 3 km. uzunluğunda olan, Buhara ve Semerkant’dan Belh’e giden ana yol üzerinde yer alan geçittir.
Bir başka demirkapı ise Taşkent bölgesinin (eski adı Şaş veya Çaç) kuzeyindedir.
Bir başkası ise derbend adıyla tanınan ve Ortaçağ’da Hazar denizinin en önemli limanı olan şehirdi. Ayrıca Kırım’da Gurzuf yaylasında 1540 m. Yükseklikteki bir dağın tepesinden geçen yolun en yüksek noktasında bulunan geçide de demirkapı adı verilmiştir. Bkz. Aliev Saleh Mehmedoğlu, “Demirkapı” TDV İslâm Ansiklopedisi C.9, s.153-154.
[21] İbn Haldun (808/1332), Tarih ve toplumla ilgili görüşleri sonraki yüz yıllarda daha çok ilgi çeken büyük bir Arap düşünürüdür. Asıl adı Veliyüddin Ebû Zeyd Abdurrahman’dır. İbn Haldun’un ün sağlayan çalışması, Tarih yapıtı “el-İber”e başlangıç olarak kaleme aldığı “Mukaddime (Giriş)” dir. Bu çalışmasında tarihi olaylara, toplum yapılarına bakış açısını anlatmıştır. Bkz. “İbn Haldun”, Temel Britannıca, Hürriyet: İst. 1991; C. 8, s.260-261
[22] Emiroğlu, C.7 s. 349, Yazır, c.4, s.3286,3290.
[23] M. Muhammed et-Tayr, “Zülkarneyn Yeftehu’l-Meşriga ve Yebnî Sedde Ye’cûc ve Me’cûc, Mecelletü’l-Ezher, C.57, sayı 9, Kahire, 1979, s.2045-2046.
[24] Kutub, C.16, s.2292.
[25] el-Âlûsî, s.37.
[26] Emiroğlu, C.7 s. 349, Yazır, c.4, s.3288, 3290.
[27] en-Nedvî, s.26-27.
[28] en-Nedvî, s.27.
[29] el-Âlûsî, C.16, s.37-38; Mehmet vehbi Efendi, C.8, s.3175.
[30] el-Kâsımî,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder